Anksiyete hastalığı nasıl geçer ?

Bengu

New member
Anksiyetenin İzinde: Bir Kadın ve Bir Erkeğin Yolu

Geçen hafta, oturduğum kafede, önümde bir fincan kahveyle sessizce yazmaya çalışıyordum. O sırada yan masada bir sohbet duyduğumda, hem duygusal hem de zihinsel olarak bir anda derin bir yere çekildim. Yan masadaki kadın, bir erkeğe, “Anksiyete nasıl geçer?” diye soruyordu. Erkek, düşünerek ve sakin bir şekilde, “Zamanla, adım adım geçer. Bir yol vardır, bir yöntem vardır. Başarıya ulaşmak için stratejik bir yol haritası çizebilirsin,” diyordu. Kadın ise, derin bir iç çekişle, “Ama duygularımızı nasıl birleştiririz? İnsanların empatiyle yaklaşması, yalnız olmadığınızı hissettiriyor. Anksiyetenin iyileşmesi, bazen yalnızca anlaşılmakla olabilir mi?” dedi. O an, içimde bir şeyler kaynadı; bu konuşma, belki de bu konuda yazmam gereken bir hikâyeye dönüşecekti. İşte o hikâye...

Gizli Bir Yük: Anksiyeteyle Mücadele

Eda, kırk yaşlarında, bir bankada müdür olarak çalışıyordu. Her gün, raporlar ve toplantılar arasında koştururken, sabahları yataktan kalkmak onun için büyük bir mücadeleye dönüşmüştü. Anksiyete, ilk kez birkaç yıl önce ona misafir olmuştu; o günden sonra, hayatı bir gölge gibi peşinden sürüklemeye başlamıştı.

Bir sabah, Eda’nın telefonu çaldı. Telefonun ucundaki kişi, yıllardır onun en yakın arkadaşı olan Ayşe’ydi. Ayşe, her zaman onun yanında olmuş, zorlu dönemlerde onu teselli etmişti. Fakat bu kez Eda, arkadaşının sesinde alışık olmadığı bir ton duydu. Ayşe, “Eda, seninle konuşmak istiyorum. Anksiyeteni nasıl aşmayı düşünüyoruz?” diyordu.

Stratejik Yaklaşım: Erkeklerin Düşünce Yapısı

Ayşe, biraz sonra Eda’yı terapiye gitmeye ikna etti. Terapist, Dr. Emre, Eda’ya yaklaşırken analitik ve stratejik bir dil kullanıyordu. “Anksiyete, her bireyde farklı şekillerde tezahür eder. Ama bir stratejiyle, bu duygusal yükü hafifletebiliriz,” demişti Dr. Emre. Erkeklerin, duygusal sorunlara genellikle çözüm odaklı yaklaşmalarının bir örneğini izliyordu Eda. Dr. Emre, ona nefes egzersizleri, zaman yönetimi teknikleri ve fiziksel aktivitenin önemini anlatırken, bir hedef belirleme süreci başlatmıştı.

Eda, bu yöntemleri uygulamaya başladı. Günlük rutinine meditasyon ve egzersizleri ekledi. Ancak bir şey eksikti. İyi bir plan ve doğru yöntemler olsa da, Eda bazen yalnız hissediyordu. Anksiyetesinin temelinde derin bir duygusal boşluk vardı. Ne zaman yalnız kalsa, bu boşluk giderek büyüyordu.

Empatik Yaklaşım: Kadınların İlişkisel Zekası

Ayşe, bir süre sonra Eda’yı başka bir yaklaşımla tanıştırmaya karar verdi. Kadınlar, duygusal destek ve empati konusunda daha derin bir anlayışa sahip olurlar. Ayşe, Eda’yı bir grup terapisine davet etti. Burada, kadınların anksiyeteyi konuşurken duyduğu rahatlama, Eda’ya bir ışık gibi geldi. Terapist, grup içindeki paylaşımda derin duygusal bağlantılar kurmayı teşvik ediyordu. Kadınlar, birbirlerine içtenlikle yaklaşarak, anksiyeteyi anlamak ve başa çıkmak için birbirlerinin deneyimlerinden güç alıyordu.

Bir akşam, Ayşe ile yaptıkları bir sohbet sırasında, Ayşe ona şöyle demişti: “Anksiyete, seninle olmak zorunda değil. Ama birlikte bu yükü hafifletebiliriz. Kendini yalnız hissetme. Bunu paylaştıkça, hafifleyeceksin.” Bu sözler, Eda’nın içini bir nebze olsun rahatlatmıştı. Bu tür empatik yaklaşımlar, kadınların sıklıkla uyguladığı bir yöntemdi. Anksiyete, yalnızca çözüm aramakla geçmiyordu; bazen duygusal bağlantılar ve destek de iyileştirici oluyordu.

Tarihsel ve Toplumsal Bağlam: Anksiyetenin Evrimi

Eda’nın yaşadığı anksiyete sadece bireysel bir sorun değildi; toplumsal bir yansıması vardı. Bir zamanlar, özellikle kadınlar, anksiyeteyi, hayatta kalma içgüdüsü ve toplumsal baskılarla ilişkili olarak daha fazla deneyimlerdi. Ancak, modern toplumda, kadınlar da erkekler gibi iş gücüne katıldıkça, anksiyete daha geniş bir sosyal tabana yayılmaya başladı.

Toplumlar, bireylerin içsel dünyalarını anlama konusunda daha derinleşmeye başladıkça, anksiyete ile başa çıkma yöntemleri de evrimleşti. Birçok kültürde, kadının duygu odaklı yaklaşımı, erkeğin çözüm odaklı bakış açısını tamamlayan bir denge oluşturuyordu. Bugün, anksiyeteye dair çözümler sadece bireysel deneyimlerle değil, kolektif anlayışla da şekilleniyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki bu farklar, aslında birbirini tamamlayıcıdır.

Sonuç: Anksiyeteyle Barış Yolu

Eda, zamanla hem erkeklerin stratejik yaklaşımından hem de kadınların empatik bakış açılarından faydalandı. Anksiyete, başlangıçta karanlık bir sis gibi hayatının üzerine çökse de, zamanla bir yolculuğa dönüştü. Bu yolculukta, hem mantıklı hem de duygusal yaklaşımlar birlikte çalıştı.

Bugün, Eda, her ne kadar anksiyete zaman zaman geri gelse de, artık ona karşı daha güçlü. Çünkü yalnızca çözüm aramakla kalmadı; aynı zamanda duygusal destekle, birlikte iyileşebileceğini fark etti. Anksiyeteyle barışmak, sadece kişisel bir yolculuk değil, aynı zamanda toplumsal bir iyileşme sürecidir.

Sizce, anksiyeteyle başa çıkmada, erkeklerin çözüm odaklı ve kadınların empatik yaklaşımları arasındaki dengeyi nasıl kurmalıyız? Bu denge, toplumsal olarak bizlere ne tür yararlar sağlar?

Bu yazıyı okurken, anksiyetenin iyileşme sürecinde siz hangi yaklaşımı daha fazla benimsiyorsunuz?